Sinema tarihinde olmazsa olmaz filmler vardır. İzlenme listelerinde daima üst sıralarda olan filmler! Farklı konuları işleyen ve izlediğimiz zaman kendi hayatlarımızdan parçalar bulduğumuz bu önemli eserlerin birçoğunun kitaplardan uyarlama olduğunu biliyor muydunuz? Aşağıda bu filmlerinin bazılarını kendilerine has hikayeleri ile sizlerle paylaşmaya çalışacağız. Film dünyası derya denizdir ve hepsinin arka planında bir çok hikaye barındırmaktadır. Eğer sizinde bildiğiniz böyle güzel, enteresan ve insanı şaşırtan arka plan hikayeleri varsa bizimle paylaşın ve onları da yayınlayalım. İşte bu serimizde bu filmlerin hangileri olduğunu sizlere göstereceğiz.

The GodFather (Baba)

‘’Ailesiyle vakit geçirmeyen adam gerçek bir ‘adam’ değildir.’’
Listemize IMDb ‘’En İyi 250 Film’’ listesinin 2. sırasında bulunan, döneminin ‘’En İyi Film’’, ‘’En İyi Erkek Oyuncu’’ ve ‘’En İyi Uyarlama Senaryo’’ akademi ödüllerini almış bir klasikle başlamak çok yanlış olmaz. The GodFather bizim bildiğimiz adıyla Baba filmi Mario Puzo’nun çok satan kitabından sinemaya uyarlanmıştır. 1972 yapımı olan filmin yönetmen koltuğunda bir efsane oturmaktadır ‘’Francis Ford Coppola’’. Bu usta yönetmenin yönettiği 1979 yapımı ‘’Apocalypse Now’’, 1983 yapımı ‘’Rumble Fish’’, 1992 yapımı ‘’Dracula’’ ve The GodFather devam filmlerinden de hatırlıyor olabilirsiniz. Filmin yönetmeninin dışında oyuncu kadrosunun da çok güçlü olduğunu söylemek çok yanlış olmaz. Marlon BrandoAl PacinoJames CaanRobert Duvall gibi usta isimlerin yol almaktadır. Özellikle Al Pacino‘nun sinema sektörüne yeni yeni girmeye başladığı bu yapımda yapımcılar film çekimleri başladığı vakit kendisi ile devam etmek istemediği söylentisi ortalıkta yayılmaya başladığında, Coppola filmdeki en önemli sahneyi; Al Pacino‘nun oyunculuğunu konuşturduğu restaurant sahnesini ön plana çekerek kariyerinin en ses getiren filmde devam etmesini sağlamıştır. The GodFather (Baba) filmini izlemeyenlerin izlemesi şiddetle tavsiye edilir.
Konu:
Baba, 40’lar ve 50’lerin Amerika’sında, bir İtalyan mafya ailesinin destansı öyküsünü konu alıyor. Don Corleone’nin kızı Connie’nin düğününde, ailenin en küçük oğlu ve bir savaş gazisi olan Michael babasıyla barışır. Bir suikast girişimi, Don’u artık işleri yönetemeyecek duruma düşürünce, ailenin başına Michael ve ağabeyi Sonny geçer. Danışmanları Tom Hagen’in de yardımlarıyla diğer ailelere savaş açan Corleone ailesi, eski moda yöntemleri de değiştirmeye başlar.

Lord of the Rings (Yüzüklerin Efendisi)​

‘’Yaşayan pek çok kişi ölümü hak eder. Ölülerden bazıları da yaşamı. Yaşamı onlara verebilir misin? Ölüm hakkında karar vermekte aceleci olma. En bilgeler bile her sonucu bilemez.’’
2001 yılında hayatımıza bir başka efsane daha görsel olarak girdi. Peter Jackson’ın yönetmen koltuğunda oturduğu, Christopher Lee, Ian McKellen, Sean Bean, Cate Blanchett, Orlando Bloom, Sean Astin, Viggo Mortensen, Liv Tyler, Hugo Weaving, Elijah Wood ve tüm oyuncu kadrosunun ismini ekleyebileceğimiz çok geniş, yetenekli ve efsanevi bir kadroyu barındıran Lord of the Rings (Yüzüklerin Efendisi) serisi.Seriyi anlatmaya kelimeler yetmez ama J.R.R. Tolkien gibi Alman asıllı İngiliz yazarın kaleminden çıkan bu efsanevi Orta Dünya hikayesini önce okumak sonra da filmini izlemek muazzam derecede tatmin edici bir hissiyat uyandırıyor insanın içerisinde. Özellikle serinin son filmi olan ‘’Return of the King’’ döneminde 11 dalda aldığı Akademi Ödülüyle zaten birçok eleştiriye kapalı olduğunu neredeyse bize gösteriyor. İzleyin, izlettirin demekten başka bir şey diyemiyoruz.
Konu:
Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü, Tek Yüzük’ün yok edilmesi için verilen mücadeleyi konu ediyor. Sauron’un orduları büyüdükçe büyümektedirler. Frodo ve onun can dostu Sam, korku dolu bir yolculuğun göbeğinde, korkunç Mordor’a adım adım yaklaşmaktadırlar. Tek yüzük yok edilmelidir ve iyilik bunun için savaşmaya hazırdır. Arka planda ise insan, elf ve cüce orduları, karanlık güçlerin karşısında tüm eski düşmanlıklarına rağmen bir araya gelmişlerdir. Hepsi birden küçücük bir Hobbit’in eline ve onun yeteneklerine bakmaktadırlar. Orta Dünya’nın kaderi belli olmak üzeredir. Ancak Tek Yüzük’ü sahiplenmek, kimi zaman taşıyanına daha cazip gelebilir.

Fight Club (Dövüş Kulübü)

’Bizim neslimiz Büyük Depresyon’u ya da Büyük Savaş’ı yaşamadı. Bizim savaşımız ruhsal bir savaş. Bizim depresyonumuz kendi hayatlarımız.’’
1999 yılında hayatımıza David Fincher’ın yönettiği ve başrollerini Brad Pitt ve Edward Norton’un oynadığı çok başarılı bir film olan Fight Club girdi. Amerikalı yazar Chuck Palahniuk’un aynı isimden uyarlanan film gerek hikaye örgüsü gerekse oyunculukları ile kitabın atmosferini gayet başarılı bir şekilde izleyici ile buluşturmuştur. Bu arada Tyler (Brad Pitt) Fight Club’a yaptığı konuşmada rock yıldızlarından bahsederken doğrudan Jared Leto‘yu kastediyor. Konuşma sahnesinde Jared Leto‘da bir anlığına Tyler ile göz göze geliyor. (Film yayınlanmadan önceki yıl Leto  ’30 Seconds To Mars.’ albümünü çıkarmıştı ve daha sonra albüm satış rekorları kırdı.) Bir başyapıt olan Fight Club izlenmesi gereken filmler arasına kendini göstermektedir.
Konu:
Jack, hayatın sıradanlığına kapılmış bir sigorta memurudur. Uzun bir süredir ‘insomnia’ yani uykusuzluk hastalığından şikayetçidir. Kendi psikolojik sıkıntılarından kurtulabilmek adına grup terapilerine katılmaktadır. Terapiler esnasında Marla adında bir kızla tanışır. Bir süre sonra da hayatını değiştirecek olan Tyler Durden ile… Durden, Jack’in ulaşmak istediği tüm hedeflere ulaşmış olan bir adamdır ve Jack’i asla hakkında konuşulmaması gereken bir organizasyon olan ‘Dövüş Kulübü’ ile tanıştıracaktır.

Forrest Gump

‘’Annem her zaman hayatın bir kutu çikolata gibi olduğunu söylerdi. İçinde ne olduğunu asla bilemezsin.’’
Forrest Gump 1994 yılında çok tatlı bir hikaye ile karşımıza çıktı. Yönetmenliğini Robert Zemeckis’in yaptığı başrollerinde Tom Hanks, Robin Wright, Gary Sinise ve Sally Field’ın üstlendiği bu muazzam hikaye, akademi ödüllerinde ‘’En İyi Film’’, ‘’En İyi Yönetmen’’, ‘’En İyi Erkek Oyuncu’’, ‘’En İyi Uyarlama Senaryo’’, ‘’En İyi Kurgu’’ ve ‘’En İyi Görsel Efekt’’ ödüllerini almıştır. Amerikalı roman yazarı Winston Groom tarafından 1986 yılında kaleme alınmıştır. Vietnam Savaşı protesto mitinginde mikrofonu kapalı olduğu için kimseye duyuramadığı sözler şöyledir; “Bazen insanlar Vietnam’a gittiğinde, onlar evlerine, annelerine bacakları olmadan dönerler. Bazen de eve hiç gidemezler. Bu kötü bir şey. Bu konuda söylemem gereken şeylerin hepsi bu.” Yüzümüzde tatlı bir tebessüm bırakan Forrest Gump’ın hikayesi hepimize örnek olmasını dileriz.
Konu:
Düşük I.Q. sahibi Forrest Gump Jenny ile tanışır ve aşık olur. Gump aralarında Elvis Presley, Kennedy, Nixon’ın da olduğu tarihsel kişilerle kaza eseri tanışır ve 50’lerden 70’lerin sonuna kadar gelen bir süre zarfında olaylar gelişir. Gump tamamen tesadüf olarak Vietnam savaşına ve Amerikan yakın tarihinin önemli olaylarına şahitlik eder ve hatta rol alır. Ancak bilmeden yaptıklarının ne kadar önemli sonuçları olduğundan da haberi yoktur.

Jaws

‘’Bütün yarınlarımı bir tek güne değişirdim.’’
1975 yılında Steven Spielberg tarafından yönetilen, aynı yılın akademi ödüllerinde ‘’En İyi Film Müziği’’, ‘’En İyi Kurgu’’ ve ‘’En İyi Ses Miksajı’’ ödüllerini alan Jaws, 1974 yılında Peter Benchley tarafından kaleme alınmıştı. Başrollerde Roy Scheider, Richard Dreyfuss ve Robert Shaw’ın oynadığı bu ses getirmiş bilim kurgu filminin kurgusunu ise Verna Fields yapmıştır. Filmle ilgili şöyle bir dipnot düşmekte fayda var. Çekimler sırasında maket köpek balığının sürekli bozulmasından kaynaklı istenilen gerilim efektlerinin ortaya çıkmaması herkesi tedirgin etmişti. Bunun üzerine yönetmen Steven Spielberg film kurgusunu Verna Fields’ın ellerine bırakma kararı aldı. Verna Fields eline gelen binlerce saatlik ham çekim görüntülerinden kendine özgü bir film kurgusu yapmıştır. Köpek balığını göstermeden sadece dalgalar üzerinden öyle bir kurgu yaratmıştı ki gerilim bu sayede tavan yapmıştır. Bu kendine özgü kurgusu sayesinde Jaws filmi Steven Spielberg’in filmi değil de daha çok Verna Fields’in kurtardığı film olarak kayıtlara geçmiştir. Bu kurgu sayesinde kendisi de zaten akademi ödüllerinde ‘’En İyi Kurgu’’ ödülünü alarak ne kadar muazzam bir iş çıkardığını ortaya sermiştir. Steven Spelberg ise bir daha Verna Fields ile çalışmamıştır.
Konu:
Küçük bir tatil beldesi olan Amity Adası obur, beyaz bir köpek balığı tarafından ziyaret edilmeye başlanır. Yaşanan birkaç ölüme rağmen belediye başkanının kârı ve turizmi önde tutan tavrı nedeniyle olay fazlaca su yüzüne çıkarılmaz. İlgililer, konuyu gizlemeye çalışıp konu hakkında konuşmaktan geri kalırlar. Plajın kapatılması başkan tarafından yasaklanır. Bir gün bir çocuk ölümü gerçekleştiğinde ise artık kamu bu köpek balığını aramak ve bulmak için hazır kıta olacaktır.
0 CommentsClose Comments

Leave a comment

Close Bitnami banner
Bitnami